Hamsi Hangi Ayda Yenir? Karadeniz’in Ritmi, Mevsimlerin Hikayesi
Kışın serin sabahlarında, denizden yükselen buğunun arasında bir koku vardır; taze hamsinin kokusu. Karadeniz kıyısında büyüyen herkesin belleğinde bu kokuya dair bir anı saklıdır. Kimimiz sabahın erken saatlerinde tezgâhlarda parlayan gümüş rengi hamsileri hatırlarız, kimimiz de soba üstünde pişen hamsi buğulamasını… Peki, hamsi hangi ayda yenir? Bu soru sadece bir mutfak sorusu değildir; doğanın döngüsünü, denizin dengesini ve insanla doğa arasındaki uyumu anlamanın da anahtısıdır.
Hamsinin Zamanı: Doğanın Takvimi
Hamsi, doğanın takvimine göre yaşar. Karadeniz’in sularında eylül ayıyla birlikte kuzeyden güneye doğru göç eder. Ekimde suyun sıcaklığı düşmeye başladığında hamsi kıyılara yaklaşır, kasım ayıyla birlikte ise en lezzetli halini almaya başlar. Balıkçılar, “Kasım geldi mi hamsi yağ bağlar” der. Bu yağlanma dönemi, hem besin değerinin hem de lezzetin doruğa ulaştığı zamandır.
Verilere göre, hamsinin en yoğun avlandığı dönem Kasım – Şubat ayları arasıdır. Özellikle Aralık ve Ocak ayları, hamsinin hem boy olarak olgunlaştığı hem de damaklarda unutulmaz bir tat bıraktığı dönemdir. Marttan itibaren ise hamsi yavaş yavaş kuzeye, soğuk sulara geri döner.
Bu döngü, sadece bir doğa olayı değildir; denizle yaşayan topluluklar için bir yaşam ritmidir. Karadeniz’in kıyı köylerinde insanlar, takvimlerini hamsiye göre düzenler. Kimi ailelerde çocukların doğum günleri bile “hamsi geldiğinde” ya da “hamsi gittiğinde” diye hatırlanır.
Verilerle Hamsi: Ekonomiden Sofraya
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’de her yıl ortalama 150 bin tonun üzerinde hamsi avlanıyor. Bu, ülke genelinde en çok tüketilen balığın hamsi olduğunu gösteriyor. Hamsi sadece bir yiyecek değil, aynı zamanda ekonomik bir damar, bölgesel kimliğin sembolü.
Rize, Trabzon, Ordu gibi illerde kış aylarında balıkçılık ekonomisinin %60’tan fazlası hamsi üzerinden döner. Bu dönemde tezgâhlarda kilogram fiyatı 50 liradan 20 liraya kadar düşer. Çünkü bolluk, bereketi beraberinde getirir.
Ancak veriler kadar önemli olan bir diğer unsur da sürdürülebilirlik. Son yıllarda deniz sıcaklıklarının artışı ve aşırı avlanma nedeniyle hamsi popülasyonunda dalgalanmalar görülüyor. Bu durum, doğayla uyum içinde yaşamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Hamsinin Hikayesi: İnsan ve Deniz Arasındaki Bağ
Trabzon’un bir köyünde yaşayan 70 yaşındaki balıkçı Ali Dede, şöyle diyor:
> “Bizim için hamsi, sadece rızık değil; denizin kalbidir. Hamsi varsa umut vardır.”
Bu sözler, hamsinin kültürel anlamını anlatmak için yeterlidir. Çünkü hamsi, sadece midemizi değil, ruhumuzu da doyurur. Kışın ilk hamsisi sofraya geldiğinde, bu sadece bir yemek değildir; o sofrada bir gelenek, bir dayanışma vardır.
Kimi zaman mahalledeki komşular birlikte hamsi kızartır, kimi zaman gençler kaygısız bir akşamda mısır ekmeğiyle hamsiyi paylaşır. Bu paylaşım, hamsinin toplumsal bir bağ kurma aracı olduğunu gösterir.
Hamsinin hangi ayda yenmesi gerektiğini bilmek, sadece damak tadıyla ilgili değil; doğaya saygı duymakla ilgilidir. Çünkü doğru zamanda avlanan hamsi, hem türün devamını korur hem de en lezzetli halini sofralara taşır.
Hamsiyle Gelen Birlik: Kültürel Mirasın Parçası
Hamsi, Karadeniz kültüründe bir simgedir. Hamsi festivalleri, türküler, hatta mizah bile onun etrafında şekillenir. Hamsinin mevsimi geldiğinde Karadeniz’de bir hareketlilik başlar; limanlar dolup taşar, sokaklarda hamsi kokusu yayılır, sohbetler “bu sene hamsi bol” cümlesiyle başlar.
Bu kolektif sevinç, topluluk bilincinin canlı bir örneğidir. Tıpkı doğanın döngüsü gibi, insanlar da bu mevsimsel döngüyle yenilenir, paylaşır ve bir arada olmanın güzelliğini hatırlar.
Birlikte Düşünelim
Sizce, doğayla uyum içinde yaşamak için ne kadar çaba gösteriyoruz?
Hamsiyi yalnızca bir yiyecek olarak mı görüyoruz, yoksa bir kültürün parçası olarak mı?
Belki de asıl soru şu: Biz, doğanın bize sunduğu her nimeti mevsiminde tüketmeyi öğrenebildik mi?
Hamsi, bize sadece lezzeti değil; zamanı, sabrı ve paylaşmanın değerini de öğretiyor. Çünkü doğanın ritmine kulak veren toplumlar, geleceğe daha umutla bakar.