Türkiye Güney Yarım Kürede mi? Edebiyatın Coğrafyası Üzerine Bir Yolculuk
Kelimelerin Haritası: Gerçeği Anlatının İçinde Aramak
Edebiyat, yalnızca hayalin sınırlarında dolaşmaz; bazen gerçeğin en kesin çizgilerini bile eğip büker. Bir kelime, bir ülkenin yerini bile değiştirebilir. “Türkiye güney yarım kürede mi?” sorusu ilk bakışta salt bir coğrafya sorusu gibi görünür; ama bir edebiyatçı için bu, dünyanın değil, anlamın yerini sorma biçimidir. Çünkü her yarım küre, bir anlatının, bir duygunun, bir kültürün başka türlü ışık aldığı yerdir.
Kuzeyin Gölgesi, Güneyin Işığı
Türkiye kuzey yarım kürede yer alır; Akdeniz’in mavisiyle Karadeniz’in dalgaları arasında, Asya ile Avrupa’nın tam eşiğinde. Fakat edebiyatın haritasında bu sınır çizgileri silikleşir. Oğuz Atay’ın ironik karakterleriyle Orhan Pamuk’un karla örtülü şehirleri, hem kuzeyin soğuk düşüncelerini hem güneyin sıcak hayallerini taşır. Türkiye’nin edebî coğrafyası, haritalarda değil, kelimelerde yer değiştirir.
Bir romanın sahnesinde, güneş kuzeyden doğabilir; bir hikâyede deniz güneyde değil, insanın kalbinde uzanabilir. Edebiyat bu yüzden yönleri karıştırmaz; onları dönüştürür.
Yarım Küre Değil, Yarım Cümle
Gerçekte Türkiye kuzey yarım kürededir. Ama bu coğrafi bilgi, edebiyat için yalnızca bir “cümle başlangıcı”dır. Asıl mesele, bu bilginin insanın iç dünyasında nasıl yankılandığıdır. Yarım küre, yarım kalmış bir hikâyeyi de hatırlatır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”inde zaman nasıl ikiye bölünüyorsa —geçmişin rüyasıyla geleceğin arayışı arasında— Türkiye de bu iki dünyanın tam ortasında, bir sınır ülkesidir. Tanpınar’ın cümleleri kuzeyin aklıyla güneyin duygusunu bir araya getirir.
İç Coğrafyanın Kutup Noktası
Bir ülkenin yönü, yalnızca meridyenlerle değil, insanların hikâyeleriyle belirlenir. Sabahattin Ali’nin Anadolu kasabalarındaki karakterleri, güneşin konumundan çok, kalplerinin ağırlığıyla yön bulurlar. Onlar için kuzey, yalnızlık; güney, umut demektir.
Yani sorunun cevabı coğrafyada değil, duygudadır. “Türkiye güney yarım kürede mi?” sorusu, aslında “Biz hangi duygunun ülkesindeyiz?” demektir. Kuzey aklın, güney kalbin yönüdür; Türkiye ise bu iki yönün arasında duran insanın ülkesidir.
Haritayı Değil, Hikâyeyi Okumak
Bir yazar, tıpkı bir coğrafyacı gibi dünyayı çizer; ama onun pusulası duygulardır. Halikarnas Balıkçısı’nın satırlarında Ege, bir harita değil, bir ruhtur. Denizin kıvrımları, insanların hikâyeleriyle birleşir. O kıyılarda güneşin altın rengi yalnızca ışık değil, yaşama sevincidir.
Edebiyat coğrafyanın üstüne yeni bir gökyüzü çizer. Orada kuzeyin soğuğu kelimelerin sıcaklığıyla erir; güneyin sıcağı ise sessizlikte serinler. Her metin, dünyayı yeniden kurar.
Bir Cümlenin İçinde Dünya
Bir roman yazmak, aslında kendi dünyasının koordinatlarını çizmektir. Elif Şafak’ın “İstanbul”unda batı ile doğu, kuzey ile güney iç içedir. Şehir, tıpkı dünya gibi iki yarım küreden oluşur: biri görünen, diğeri hissedilen. İşte Türkiye’nin gerçek yeri tam burada saklıdır — haritada değil, anlamın merkezinde.
Sonuç: Yönsüzlükte Bir Yön
Coğrafi olarak Türkiye kuzey yarım kürededir, evet. Ama edebiyat açısından bakıldığında, Türkiye hem kuzeydir hem güney, hem doğudur hem batı. Çünkü edebiyatın küresi yoktur, yalnızca kalbi vardır.
Bu yüzden her okur, kendi yönünü bulur okurken. Kimisi kuzeyin soğuk aklına sığınır, kimisi güneyin sıcak rüyasına. Ama her biri, bu toprakların hikâyesinde kendi yarım küresini keşfeder.
Şimdi sıra sende: Senin için Türkiye hangi yarım kürede? Coğrafyanın mı, yoksa duygunun mu ülkesinde yaşıyoruz? Düşüncelerini yorumlarda paylaş; belki de edebiyatın yeni haritası, senin kelimelerinle çizilir.